23 Kasım 2009 Pazartesi


"Hayatımızın uzunluğunu güneş, kalınlığını ise tutkularımız belirler." Ömer Hayyam

Bu sabah Hürriyet'in Seyahat ekinde Sezer Aslan'ın röportajını okudum. Daha ilk cümlesinde heyecanlanmıştım çünkü Sezer 30 dolarla 4 şehir gezmekten bahsediyordu. Dersin ortasındaydık, çizim yapmam gerekiyordu ama ben gazeteyi elimden bırakamıyordum. Bırakmasına bıraktım ama çizim bitene kadar içim içimi yedi. Okudukça imrendim.Bir yandan kendi durumumu tarttım tabii ki. Tamam, bir miktar borcum var, çalışmak durumdayım. Kendi derslerim, verdiğim özel dersler, Greenpeace'teki çalışmalar...Özellikle şu sıralar zamanımı ve parayı kontrol etmekte zorlanıyorum. Ama bunlar engel olmamalı...Çünkü ben zaten birşeyleri kontrol etme fikrine bile dayanamıyorum. İnsan "özgür olmak" için var. Beni var eden etrafımı çevreleyen koşullar değil, tercihlerim. Geçmişe ve şimdiye baktığımda pekte iyi şeyler görmüyorsam değiştirilmesi gereken şeyler var demektir. Eh, bunun en güzel çözümü de biraz arınmak, biraz nefes almak, küçücükte olsa bir gezi belki...
Ama bugün, ama yarın...
Bugün bitiyor, kaç yarın olacak belli değil....
Sabaha günaydın diyebiliyorsam hayattayım, tutkularım ne denli çoksa o kadar yaşıyorum.

18 Kasım 2009 Çarşamba

Çadırcı...

Bir sır daha var, çözdüklerimizden başka!
Bir ışık daha var, ışıklardan başka.
Hiç bir yaptığınla yetinme, geç öteye:
Bir şey daha var bütün yapıtlardan başka.
Ömer Hayyam




11 Kasım 2009 Çarşamba

Gezmek, taşın toprağın dilini çözmeyi öğrendikçe artan bir coşku sanırım. Üstelik dünyayı taş toprak sayanın anlayamayacağı bu coşku bir geziyi yeni baştan yaratma gücüne sahip. Bir masalın yerleştirildiği dağ...karşısında derin düşüncelere dalmak, keyfimizce gezmek, görebildiğimizce görmek...Eve dönüpte gözlerimizi kapattığımızda gördüklerimizin gözlerimizden kayıp gitmesi, heyecanlanmamız, içimizdeki coşku...her şeyi baştan yaşama / anlatma / yazma hevesini doğurur. Ve bitirdiğimiz geziyi şimdi yeni baştan kurarız.
Tamamı için diyemeyiz ama çoğunlukla gezilen yerlerin yazılması, o yerlerin görülmesinden daha anlamlıdır. Çünkü yazdığımız zaman gördüğümüz yerleri kendimizce biçime sokar, böylece doğanın bir parçasına kendi kişiliğimizi katmış olarak veririz okuyana.
Yeni bir sabaha bilinmedik bir yerde uyanmanın, yeni insanlarla belki de ilk kez yediğimiz bir yemeği paylaşmanın, doğa ile başbaşa kalmanın tadı başka hiçbir şeyle ölçülemez kolay kolay. İşte geziyi yazan kişi, yazarak bu tada ortak etmek ister okuyanı. İster de başaramaz, başaramam. Az çok bende varım o yazının içinde de ondan. İşte sevgili okur, interraile çıkarak yeni yerler görmek, bitincede yeniden kurmak (yazmak) istiyorum da tam olarak bundan...

4 Kasım 2009 Çarşamba


Bugünlerde hem vizelerimin başlaması hem de işimin kitap fuarı nedeniyle yoğunluk kazanması zamanımı kontrol etmekte zorluyor beni. Fark ettim ki 24 saat yetmiyor. Yarından çalasım var. :) Çok hazırlıklı başlamadım yani vizelere, bir türlü sınavlarım varmış gibi hissedemiyordum. Ki şimdi hissediyor muyum? Hayır... :) Ama oldukça şanslıydım. Ve iyi puanlar beklemekteyim.
Beklentiler...İnsanın hayattan bir beklentisi olmalı. Bunun için çabalamalı, umudunu kaybetmeden devam etmeli yoluna. Yola çıkmadan önce / Bir işe başlamadan önce bir tasarı olmalı kafasında. Ne istediğini bilmeden, amaçsızca savrulmamalı. Bir yol ayrımına geldiğinde her seçimin aslında öbürünü seçmemek olduğunu bilerek ilerlemeli. Olasılık hesaplarıyla hayat çekilmez belki ama kendisi için hangi seçeneğin olumlu olduğunu tahmin edebilmeli. Yanılsa bile umutsuzluğa düşmeden devam etmeli. Hevesi kırılsa bile onarabilmeli. Hata yapmaktan korkmamalı ama aynı hatada ısrar etmeninde zaman kaybı olduğunun bilincinde olmalı. Gelecek trene arkasında bıraktıklarını tartıp da binmeli. Tazelenmeli. Aşkın, arkadaşlıkların,seçimlerinin, tatlı yada acı yaşayacağı her maceranın lezzetini merakla beklemeli. Büyük maceralar, büyük aşklar, lezzetli yemekler olsun yolunda sevgili okur...